Home » YAZILARIM » İnsan ruhuna bodoslama dalamazsın!

İnsan ruhuna bodoslama dalamazsın!

İnsan ruhuna bodoslama dalamazsın!

04 Ağustos 2014

Mesleki pratiğimde, ‘değişimi gerçekten arzu eden’ danışan sayımın gittikçe arttığını gözlemlemekteyim. Çağımızın insanı kendi mutsuzluğuna çare aramakta daha kararlı olabilir mi acaba? Bireysel ihtiyaçlarının daha çok farkında olan ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok çaba harcayan insanlar çoğunlukta artık.

Niye psikoterapi almak gerekir?

Gittikçe karmaşıklaşan dünyada kişiden yeni ve değişik uyum çabaları beklenmektedir. Toplumsal ve siyasal alandaki güvensizlikler, ekonomik baskı, iş yaşamındaki rekabet, romantik ilişkilerdeki değişim süreci, hızlı tüketim gibi birçok yaşam gerçeği ruhsal dünyamız üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Günümüz bireyi, karşılaştığı zorluklara karşı koymakta kendini yetersiz ve güçsüz görmekte ve uyumu gittikçe bozulmaktadır.

Bireysel gelişimin önünü açan en önemli şey ‘bilme’ halidir. Bilme bir taraftan acı verici gibi görünse de öte yandan uyanışın getirdiği aydınlanma kişiye zamanın ve mekanın kesiştiği her durumda kendi varoluşuna ilişkin bir alan verir. Bu varoluş hali artık hayata dair kontrolün daha çok kendisinde olduğu ve benliğin daha çok güçlendiği bir hissetme halidir.

Psikoterapiyi, kişinin kendini tanıması ve anlaması yani kendi ile uğraşmayı göze alması süreci olarak tarifleyebiliriz. Kendi gelişim sürecindeki aktörleri ve duygularını terapist ile birlikte “oda” da yeniden deneyimleyen ve bunların yeni anlamları ve kabulleriyle kendi hayatında düzenlemelere giden danışanların terapinin ilerleyen süreçlerinde, hüznün ağır bastığı bir duyguyla bununla ilgili olarak dile getirdikleri ifadeler şunlardır:
“Nasıl oldu da bugüne kadar bu şekilde yaşadım?

“Neleri kaybettim?”

“İlişkilerimi ve seçimlerimi şimdiki farkındalığımla deneyimleseydim, hayatım farklı olur muydu?

“Sanki yarı uykuda gibi yaşamışım”

“Keşke size daha önce gelseydim…”

Yine yaklaşık bir yıldır terapi sürecinde olan erkek bir danışanımın iznini alarak en son yaptığımız görüşmede ifade ettiklerini kendi ağzından aktarıyorum;
“Kadıköy çarşıdan sık sık geçerim, işim dolayısıyla birçok kimse tanırım orada. Oradaki esnaf şimdilerde benim onlarla selamlaşmam ve konuşmam ile ilgili olarak bana geribildirim vermeye başladılar. Daha önce genellikle başım önümde, kimseyle konuşmadan, çok da etrafıma bakmadan yürüdüğüme ilişkin şeyler söylüyorlar. Şimdilerde onlarla ilişki kurmama şaşırmış gibiler. Yani oradaki insanlarla ilgilenmeye başladım, merak ediyorum. Bir başka şey, bizim evin önünde kocaman bir ağaç var(mış). 5 senedir ne ağacı olduğunu bilmiyordum. Birkaç hafta önce dallarının kıpkırmızı olduğunu ve onun vişne ağacı olduğunu farkettim, bu beni çok şaşırttı.

Bugüne kadar farkında olmadığım şeyler bana neler kaybettirdi acaba? Çevremdeki insanlarla ilişkilerim daha güçlü ve derin olabilirdi. Hiçbirşey yapamazsam onları anlamaya çalışırdım. Bilincim bulanık gibiydi sanki.”

Karen Horney, insanoğlunun içinde kendini gerçekleştirmeye yönelik doğal bir eğilim olduğunu söyler. İrvin Yalom ise terapistin görevinin danışanın gelişiminin önündeki engelleri kaldırmak olduğundan sözeder. Tıpkı Karen Horney’ in “Kişinin önündeki engeller kalkarsa meşe ağacında yetişen bir palamut gibi olgun, tamamen kendini geliştirmiş bir hale geleceğini” söylemesine gönderme yaparak.

Freud, “Şeytanı kağıt üstünde ya da yokluğunda öldüremezsiniz, önce onu diriltmeniz gerekir” demiştir. Biz terapistlerin yaptığı da danışanlarımızla bir ortaklık içerisinde geçmiş ilişkilerindeki kişileri ve duyguları tekrar diriltmek ve bu sefer oyunu kazanmaktır.

Ancak psikoterapi almaya karar veren kişileri konuyla ilgili olarak maalesef bir kaos ve güvensiz bir ortam beklemektedir. Bu konuda yardım vermeye hazır, etik olmayan işler yapan, profesyonel çalışan kişiler olduğu ve adeta terörize bir ortamın olduğu mesleği gerçek anlamda yapmaya çalışan kişiler tarafından kaygıyla izlenmektedir.

Psikoterapi almaya karar verdiğinizde kimden alacağınız konusunda iyi bir araştırma yapmanız gerekmektedir. Psikoterapist olmak oldukça uzun soluklu ve yıllarca süren bir eğitimi ve çalışmayı gerektirir. Bu alanın son yıllarda popüler olması sebebiyle meslekten olmayan, hatta hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan bazı kimselerin bu işe soyundukları, yaptıkları görüşmelere “terapi” kendilerine gelenlere de “danışan” dediklerini meslektaşlarımla birlikte üzülerek izlemekteyiz.

Bu işin şakası yoktur. İnsan ruhuna bodoslama dalamazsınız. Gelen kişiye hazır olmadığı yorumlar yaptığınızda o kişide geriye dönülmesi zor olan yaralar açabilir hatta dağıtabilirsiniz. Meslekten yeni mezun, ya da kendilerine ilişki danışmanı, kişisel gelişimci, ilişki koçu, yaşam koçu tanımlamasıyla “danışan”(!) gören bazı kişilerin kapalı odalarda neler yaptıklarını zaman zaman bize gelen danışanlarımızdan üzülerek işittiğimiz sıkıntı duyulacak öyküler olabilmektedir.

Klinik tecrübesi olmayan, psikoterapi eğitimi almayan, meslekte yeterliliği kabul edilmiş kişilerden uzun süre süpervizyon almamış, bu konuda yeterliliği bilinen yurtiçi, yurtdışı okul ve enstitülerden gerekli eğitim ve sertifikaları bulunmayan yani meslekten olmayan kişilere en mahrem alanınızı açmak ve profesyonel yardım beklemek son decere sakıncalıdır. Aşırı süslenmiş, birtakım kongre ve toplantıları terapi eğitimi gibi gösteren özgeçmişler, birkaç aylık ne olduğu belli olmayan eğitimlerle farklı farklı meslek gruplarından kişilerin kendilerine terapist görünümü vermeye çalışmaları çok rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır.

Konu “insan” olunca hassasiyet de bu kadar keskin olmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuyu, uzun bir çalışma ve zahmet sonunda psikoterapi yapmaya cesaret edebilen saygıdeğer meslektaşlarıma yapılan bir haksızlık olarak gördüğümden daha fazla sesiz kalmak istemedim.

Siz ve yaşamınız biricik. Bu yazının yazılma amacı, sizinle en özel yaşamsal öykülerinizi bilimsel bir zeminde ve bir sanatçı duyarlılılğı ile çalışacak profesyonellere ulaşmanız ve daha titiz bir yaklaşımda bulunmanız içindir.

Uzman Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan

www.esduyum.com