“Gerçi aşkın kralını da yazsan, bu devirde para etmez” İncir reçeli
25 Mayıs 2014
Geçtiğimiz yıllarda oynayan, Amerikan televizyon dizisi ‘Gossip Girl’ de geçen bir cümle şöyledir: “Parayla saadet olmaz diyen kişi, nerede alışveriş yapacağını bilmiyordur”. Günümüz tüketim ilşkilerini çok iyi anlatan bu cümlenin insanlığı, Walter Scott’ un “Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden daha fazladır” noktasına doğru götürdüğüne şüphe yok. Ancak para icat olduğundan bu yana kanaatim odur ki, ruhlarımızın çürümesinin baş sebebi gibi.
Paranın güç ilişkileri bağlamında önemli bir araç olması sebebiyle, insanlar üzerindeki etkileri psikanalizin de konusu olmuştur.
Çevrenizdeki insanların para ile olan ilişkilerini az ya da çok gözlemlemişsinizdir. Kimisine “tutumlu”, bir diğerine “eli açık”, bir başkasına “cimri”, ya da “parayı sever”, “cebinde akrep var”, “ya abi, adam aldığı borcu geri ödemez” demez misiniz? Ya da tam tersi “çok savurgan”, “paranın kıymetini bilmez”, “hiç para tutmaz” gibi yorumlar duymadınız mı?
Para alışverişinde bulunduğunuz, ticari ilişkiniz olan insanlarla bu konuda sıkıntı yaşadığınız oldu mu olmadı mı? Ya da çevrenizde bununla ilgili sorun yaşayan tanıdığınız kimseler yok mu?
Para birçok sembolik işlevi üstlenmiştir. İnsanların parayla kurduğu ilişki farklı farklıdır ve oldukça ilgi çekici dinamikleri içerir.
Freud yaklaşık 100 yıl önce insanların para ile ilgili konulara tutarsız, ahlakçılık taslayarak ve ikiyüzlülükle yaklaştığını belirtmişti. O zamandan beri çok az şey değişti. İnsanların para hakkındaki gerçekliklerini, düşlemlerini, duygularını ve isteklerini dingin bir şekilde konuşmaları hala güçtür. Bunun nedeni sadece paranın dış gerçeklikte önemli olması değil, aynı zamanda duyguların içsel dünyasında da güçlü anlamlara sahip olmasıdır.
Kernberg, narsisistik kişilik tanımlamalarında bu kişilerin zenginlik peşinde koşuşlarındaki yoğun çabalarını şu şekilde açıklamaktadır; sanki para sahibi olmak kişinin sevilmeyecek ve kötü yani saldırgan biri olmadığının güvencesini sağlar ancak böylesi bir hoşnutluk amacına bir türlü ulaşılamaz ve narsistik kişi bunu bir serap gibi kovalar.
Klein’ a göre para, anne ile kurulan çatışmalı güven ilişkisini ilerideki yıllarda sembolize etmekteydi. Çocukların yoksulluk korkuları anneye yönelik bitmek bilmez düşmanca düşlemleri nedeniyle, cezalandırılma beklentilerini ele vermekteydi.
Para konusunda kendilik psikolojisi ise, varlıklı olmak istemenin teşhirci yanına vurgu yapmıştır. Kişinin parasal başarısının gösterişini yapması renkli donanımları yanında, insanlardan onay ve beğeni aramanın bir yolunu sağlamaktaydı. Bu olumlu bir kendilik imgesinin sürdürülmesine yardımcı olmakta ve aynı zamanda kırılgan kendiliğe canlılık ve bütünlük duygusu sağlamaktaydı.
Manik durumlarda aşırı abartılı para harcama ve şiddetli depresyonda yoksulluktan sanrısal düzeyde korkma, psikopatolojinin parayla ilişkili herkesçe bilinen görüntüleridir.
Psikolojik çatışmaların şekillendirdiği ve hemen göze çarpmayan parayla ilgili bazı tutumlar az bilinirler. Bunlar aşağıda bahsedeceğim tutumlardır:
Kronik cimrilik:
Sıklıkla kişilerin arkasından konuşulan cimrilik konusu birçok piskolojik ve kişiler arası yönleri olan çok yönlü bir sorundur, Ancak bu yönlere girmeden önce cimriliğin kişinin gerçek para varlığı ile ilişkisiz olduğu vurgulanmalıdır. Hem varlıklı kişiler hem de yoksul kişiler cimri ya da cömert olabilirler. Eli sıkılık cömertlğin tersidir.
Cimri kişi özel olarak korkunç bir kaygı yaşamaktadır. Para vermek onda yoksul ve çaresiz kalma korkularını alevlendirir. Para biriktirmek ruhsal güvenlik sağlamakla eş anlamlıdır ve bu kişiler en ufak para kaybını kan kaybından ölmek gibi hissederler. Cimrinin kaygı yüklü iç dünyasının aksine kişiler arası ilişkileri bilinçli olarak farkında olmasa da sadizm ile yüklüdür.
Cimri erken dönem bakım verenleriyle (anne, bakıcı, vb.) yoğun ve örseleyici bir bakımsızlık yaşamıştır ve onlarla özdeşim yapıp vermeyici bir tutum benimsemiştir. Dünkü kurban bugünkü zalim olmuştur. Kaba ve esirgeyen bir erişkin zafer edasıyla gösteriş yaparken, içeride yoksul bırakılmış bir çocuk ağlamaktadır.
Kişiliğe Bağlı Aşırı Para Harcama:
Birçok kişi kaygı durumunda kendini alışverişe kaptırır. Alışveriş içsel kargaşadan uzaklaşma işlevi görür ve satın alma davranışı edilgenliğe ve benlik güçsüzlüğüne karşı bir güvence işlevi görür. Değersizlik duyguları parasal tüm güçlülük pırıltılarıyla maskelenir. Bu yolla depresif duygulanımlar da savuşturulabilirler. Böylesi ‘duruma bağlı’ aşırı para harcamalar yanında, ‘kişiliğe bağlı’ olarak daha iyi açıklanabilecek aşırı para harcama örüntüleri bulunur.
Çok bastırılmış, nevrotik kişiler kılık değiştirmiş cinsel doyum elde etmek için aşırı para harcarlar. Narsisistik hipomani ve antisosyal kişiliklerdeki aşırı parça harcama güdüleri farklıdır. Hesapsızca para harcayarak partiler verirler, bahşiş dağıtırlar, pahalı elbiseler giyerler, gösterişli arabalar kullanırlar, aşırı pahalı gezilere çıkarlar. Tüm bunlara gerçek hayatta paraya yönelik yapmacık bir hor görme eşlik eder. Bu tür davranışların altında kendini büyük göstermek, kaynaklarının sınırlılığına meydan okumak, başkalarını etkilemek, şükran satın almak ve insanlar üzerinde bir etki bırakarak ikincil kazanç elde etmek gibi güdülenmeler yatar.
Ölçüsüz cömertlik:
Zevk düşkünlüğü ve kişilik için yapılan aşırı miktarda para harcamanın aksine ölçüsüz cömertlik sendromu başkalarına büyük miktarda para vermeyi içerir. Bu tür davranışlar varlığı olan kişilerin halka yararlı işler için para bağışladığı gerçek hayırseverlik ten farklıdır. Ölçüsüz
cömertlik durumunda kişinin fazla parası yoktur ve verdiği kişi de gerçekte muhtaç değildir. Sadece para verenin zihninde öyle yorumlanmıştır. Başkalarına yönelik bu gereksiz parasal hoşgörü ‘yalancı yardımseverliğin’ dinamikleri ile aynıdır.
Zorlantılı bakım verme ve kendini feda etme saldırganlığa, hasete ve nesneyi kontrol etme gereksinimine yönelik bir paravan ve savunmadır. Genellikle bu davranışta bilinçli haz çok azdır ya da hiç yoktur. Ancak analitik bir gözlemci genellikle bilinçdışı olarak başkalarını baskı altına almayı hedefleyen dramatik eziyet çekme dışavurumları içerisinde sadistik keyfin kanıtlarını algılayabilir.
Parasal mazohizm:
Şu davranışların bazılarını ya da hepsini sergileyen kişilerde görülür: (1) Hak ettikleri halde maaşlarında artış talep etmeme, (2) daha fazla para kazanma fırsatlarını kullanmama, (3) verdiği hizmet için sürekli olarak ortalama pazar fiyatından daha düşük fiyat talep etme, (4) kendileri için para harcamama (5)birikimlerinden en fazla kazancı elde edecek şekilde yatırım yapmama, (6) parasal anlaşmaları düzgün bir biçimde yürütememe (7) sık sık parasını koyduğum yeri unutma ve kaybetme (8) Kendisine verilen pahalı hediyeleri kullanamama ya da keyfini çıkaramama ve (9) umulmadık bir yerden para gelince örtük biçimde depresifleşme ya da kendini yaralayıcı davranışlar gösterme.
Ucuzluk avcılığı:
Bazı kişilerin sergilediği gereksinim duymadıkları ancak ucuza satın alabilecekleri eşyalara dayanılmaz bir çekim hissetme eğilimi ucuzluk avcılığının temelini oluşturur. Bu durumda nesnenin fiyatı yararından daha önemlidir. Ucuzluk avcısı için satın almak akılcı bir durum değil zekaların savaşıdır. Ucuzluk avcısı satıcıyı zekasıyla alt etmeye çalışırken, öte yandan satıcı da farkında olmayan ‘enayi’ ye narsisistik zafer yanılsamasını yaşatmaya çalışır.
Ucuzluk avcıları kötü gerçeklik (anne yerine geçeni) kendilerini reddetmek istiyormuş ve kendisini pazarlık etmek işleminin kararlılığında gösteren bir saldırganlıkla akıllıca alt edilmesi gerekiyormuş gibi davranırlar. Ancak ucuzluk avcısının yaşadığı zaferin hazzı kısa ömürlüdür. Kısa bir süre sonra bunun yerine ‘satın alanın pişmanlığı’ ve alışverişin başarısı ile ilgili şüphe alır. Ucuzluk avcısı “Bunları daha ucuza alabilir miydim?” diye merak eder. Bu ızdırap kişinin açgözlüğünü besleyen oral sadizminin mazoşistlik eşdeğeridir.
Patolojik kumar:
Patolojik kumar sendromu ucuzluk avcılığı ile yakından ilişkilidir. Bir şeyi alma isteği doruğa ulaşır. Kişinin harcadığı para miktarı (örn. piyango bileti, rulet, bahis) ile kazanmak istediği (binlerce, milyonlarca lira) arasındaki orantısızlık kişinin alacağı paranın bedelsiz olduğu yanılsamasını yaratır. Bu durum kişinin aklını başından alır çünkü kişinin bir şeyi hiç bedel ödemeden elde etmeye yönelik bebeksi arzusunu gizlice doyurur. Ne de olsa kişi herşeyi (maddi ya da duygusal) sadece bebeklik ve çocukluk da gerçekten karşılıksız alabilir. Bu dönem geçtikten sonra her türlü maddi gereksinim hatta sevgi ve saygı bile kazanılmalıdır.
Kumar oynama, başına talih kuşu konacağı ve ‘doğa ana’ dan cömert bir hediye ‘vaadi’ ile sanki yeniden dertsiz tasasız bir çocuk olma olasılığını doğurur. Aynı zamanda kazanma olasılığının küçük olduğu gerçeğini göz ardı etmek mazohistik kendini cezalandırmanın zeminini hazırlar. Başarı için adaletsiz ve zahmetsiz bir yola başvurmanın suçluluğu böylece giderilir.
Kumar oynama bağımlılığının mastürbasyonla özel bir bağlantısı vardır, her ikisi de uyarılma heyecan ve doruğa ulaşmayı içerir. Her ikisi de etkinlik nedeniyle ceza çekmeyİ etkinliğin içerdiği düşlemleri bilinçdışında tutmak için pazarlıkta bir bahane olarak kullanır. Son olarak her ikisi de bir tür oyundur.
Çocukluk ve ergenlikteki mastürbasyon bu anlamda cinsel uyarılmayı ‘oynamak’, benliği bu heyecanla tanıştırmak ve bunu kontrol etme yeteneği için hazırlamaktır. Kumar oynama başlangıçta ‘kahin’ e daha ciddi bir durumda nasıl karar vereceğinin sorulduğu şakacı bir oyun gibi düşünülür. İçsel gerginliklerin baskısı altında şakacı nitelik kaydedilebilir. Benlik artık başlattığı şeyi kontrol edemez. Kaygı, güvence alabilmek için şiddetli bir gereksinim ve bu şiddetin yoğunluğunun kaygısından oluşan çiddi kısır döngü ile bunalır. Eğlence bir ölüm kalım neticesine dönüşür.
Kaynak:
Akhtar, Salman. Dinamik Psikoterapide Dönüm Noktaları: Başlangıç değerlendirmesi, sınırlar, para, aksamalar ve özkıyım krizleri. çev.
Alkan, M., Gürdal, C. Ed. Eğrilmez, A.. Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetleri, Org. Ltd. Şti. Yayınları, No:15. İzmir, 2011.
Uzman Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan