Home » YAZILARIM » “ADAM OLMAK ZOR ZANAAT” DEDİM…

“ADAM OLMAK ZOR ZANAAT” DEDİM…

“ADAM OLMAK ZOR ZANAAT” DEDİM…

26 Ağustos 2013

Geçenlerde hayatı hiç de boşa harcamamış, demlenmiş, dünyanın en cennet beldelerinden birinde yaşayan, çelebi ruhlu, elinden kitabı eksik olmayan bir insanla sohbet ederken “Adamlık zor zanaat” dedim, “Fakat çok zevkli” dedi. Yüzüme bir gülümseme yayıldı, çok etkileyici bir cevaptı. Adamlık yani insanlık, adam olmak, yani insan olmak…

Yazar Reynolds ve Press “Seks İsyanları” adlı kitaplarında Fransız edebiyat kuramcısı ve yazar Blanchot’ nun “Başkalarının en büyük ıstırapları benim duyduğum hazdan daha önemsizdir” demesinden bahsederler. Bu durumu yani Sanatçının etik/dayanışma/süperego(üstbenlik, vicdan, yasaklar) karşısında, estetik/arzu/id(altbenlik, güdüsel olan, durdurulamayan; cinsellik, saldırganlık, kin) ‘ i tercih etmesini sanatçı kişiliğin bir yansıması olarak görebiliriz.

Peki hazcılık veya haz düşkünlüğü olarak bilinen Hedonizm’ in öğreticisi kimdir?

Sokrates’ in öğrencisi Aristippos’ a göre her davranışın nedeni mutlu olmak isteğidir, en üstün iyilik hazdır. Haz veren herşey iyi, acı veren herşey ise kötüdür. Epikurus’ a göre Aristippos’ un bedensel hazzına karşılık, en büyük haz ruh dinginliğidir. Buna da bedensel hazlar peşinde koşmakla değil, bilgelikle varılır.

Efendim, aşırı katı süperego yani yasaklar ve bunun sonucunda yaşanan suçluluk duyguları kişinin ruh ve beden sağlığı açısından ne kedar zorlayıcı ve sağlıksız bir durumsa , aşırı gevşek, vicdan ve değerlerden yoksun bir süperego da o kadar kişinin iç dünyasında ve ilişkilerinde zorlayıcı bir durum yaratır.

Ego, id ile süperego arasında bireyin yaşantılarını düzenleyen karar verici mekanizmadır. Ruh sağlığı ıd ile süperegonun arasındaki dengenin sağlanmasıyla mümkündür.

Ruhsal açıdan sağlıklı bir birey olmak, tüm sosyal baskı ve beklentilere rağmen başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden kendisi olabilmektir.

Günümüzde aşırı tüketim, hemen ve şimdi hazza ulaşma isteği ve hazzı erteleyememe durumları bizi limit neresi sorusuna yöneltmektedir. Cinsellikten tutun da maddesel ve sanal olan herşeyi insanlık koca bir ağız olmuş yutmaktadır; çiğnemeden, hazmetmeden…

Nihai sonuç; bencilliğin getirdiği yalnızlık, anlamsızlık, boşluk duygusu, doyumsuzluk ve depresyon!

Kişinin başkalarının ıstırabına rağmen kendi hazlarını yaşaması, başkalarının acı çekmesi ve zarar görmesine rağmen kendi istek ve zevklerini önceliğine alması kişilerarası ilişkiler bağlamında düşünüldüğünde ne kadar ahlakidir?

Konuyu kadın erkek ilişkilerine getirmeden olmaz! İlişkilerde birine adanmışlık mı? Yoksa hazzının peşinde koşmak mı? Bu bir seçimdir! Ya biriyle paylaşmanın, anılar biriktirmenin, çoğalmanın, yoldaşlığın ve yaşam yolculuğunda sana eşlik eden, yanında güven duyacağın birinin varlığını istersin ya da hazlarını…

Birine evet demek ötekine hayır demektir. Eğer biriyle hayat ortaklığını seçmişsen ona karşı sorumlulukların olduğunu kabul ediyorsundur. Diğerine saygı ve empati göstermek, karşındakine senin yüzünden acı ve ıstırap verecek davranış ve hareketlerde bulunmamak demektir.

Biriyle beraber olmak, onu mutlu etme sorumluluğunu beraberinde taşımak demektir.

Bu durum, kişilerin kendini bilmesi ve seçimlerini bu doğrultuda yapması anlamına gelir. Neye ihtiyacınız olduğunu bilmek; kendini tanımaktır. Kendini tanımak ise kendin ile uğraşmayı göze almaktır, bu kolay olmamakla birlikte varolmanın en haz verici halidir!

Uzman Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan